7 Haziran 2008 Cumartesi

KediGülüşü, Anı-Öykü, Doğan Kitap, 2004, 3. Basım (Tükendi)


Doğan Hızlan, Hürriyet, 5 Eylül 2004
"GARFIELD'i seyrettikten, dostum Deniz Kavukçuoğlu'nun Kedi Gülüşü'nü okuduktan sonra, az daha sokağa fırlayacak, bir sokak kedisini alıp eve götürecektim."
***
Bugünlerde kedi seven sevmeyen, besleyen beslemeyen, genç yaşlı herkesin okuduğu meşhur kitap, gerçekten de meşhur olmayı hakeden kitap. Deniz Kavukçuoglu, Türk ve Dünya Edebiyatından hikayeler ve şiirlerle süsledigi anlatımını resimlerle de zenginleştirmiş. Sadece kendi kedilerine degil etrafındaki bütün kedilere değinmiş ve bize birçok kediyi tanıma şansı vermiş. Bence "Kediler de güler mi?" demeyin, bu kitabı okuyun. Güldüklerini göreceksiniz.
***
Pakize Suda Bu kitabı Öneriyor: Kedi Gülüşü, Hürriyet, 2 Ağustos 2004
‘Seyahat etmeyi kim sevmez ama ben seyahatlerden dinlenmiş değil genellikle yorgun dönüyorum’ diyen yazar Pakize Suda, rafting yapmayı, dağlara tırmanmayı, kalıntılar arasında dolaşmayı pek sevmiyor, onun tercihi kalabalık olmayan kendiyle başbaşa kalabileceği yerlere gitmek. ‘Karadeniz’in bir köyünde bir hafta kalmak çok hoşuma gider’ diyen yazar, yola çıkarken yanına o sıralarda okuduğu kitapları alıyor. Avare okuyucularına üç farklı önerisi var: İlki hayvan severlerin çok hoşuna gideceğini düşündüğü Kedi Gülüşü.
***

Sabah Gazetesi, Kültür Sanat, 26 Ocak 2007
Kedileri tanımak ve onların gizemli dünyasına adım atmak istiyorsanız, gazeteci-yazar Deniz Kavukçuoğlu'nun kaleme aldığı Kedi Gülüşü kitabına göz atabilirsiniz. Kediseverler kadar, kedilerle hiç yakın ilişki kurmamış olanların dahi ilgiyle okuyabilecekleri bir kitap Kedi Gülüşü. Kendisi de bir kedisever olan Kavukçuoğlu, kedilerle ilgili anılarını anlattığı kitabında, Türk ve dünya edebiyatından kedili alıntıları da okurla paylaşıyor. Kedilerle yaşamanın zor olmaktan öteye, bir yaşam biçimi olduğunu belirten Deniz Kavukçuoğlu, "Kediler de hiç güler miymiş?" diyerek dudak bükenlere, onlarla ilgili eğlenceli hikâyeler ve şaşırtıcı sırlar veriyor.
***
www.kedigen.com: Deniz Kavukçuoğlu'nun Gülen Kedileri

Kediler de bizim gibi güler mi?
Gazeteci yazar Deniz Kavukçuoğlu, "Kedisine cambazlık yaptırdığını sanan 'sahip' aslında kedisine cambazlık yapıyordur." diyor. Siz kedi olsanız, gülmez miydiniz? Özellikle şehrin göbeğinden Silivri'ye taşınınca kedi ve köpeklerine daha fazla zaman ayıran Deniz Kavukçuoğlu, kendi kedilerinden yola çıkarak bu kitabı yazmaya başlamış. Bu anı/derleme kitabında ayrıca Güler Kazmacı, Üstün Akmen, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş gibi hayvan dostlarının Kedi Gülüşü için özel olarak kaleme aldıkları hikaye ve şiirleri de yer alıyor. Kediyle birlikte yaşayanlar, içinde bir sürü güzel kedinin fotoğrafının yer aldığı bu kitabı severek okuyacaklar. Kedi Gülüşü'nü yazarken Kedigen'den de yararlanan yazar Deniz Kavukçuoğlu ile kitabı hakkında mırrlaştık.
Kedi Gülüşü neyi anlatıyor?
Kedi gülüşü kedili yaşamları, insanların kedilerle olan ilişkilerini, insanlarla kedilerin birbirlerine karşı duydukları sevgileri anlatıyor. Kitabın bir bölümünde de insanların tarih boyunca kedilere bakışı yer alıyor.
Son dönemlerde kedilerle ilgili birçok kitap yayınlanıyor. Kedi gülüşünü yazmaya neden ihtiyaç duydunuz? Sizce kedi sahipleri artık duygularını kitaplaştırma ihtiyacında mı yoksa bu moda mı oldu?
Önce gelip geçici modalara sıcak bakmayan bir insan olduğumu söylemek isterim. Sorunuza gelince, haklısınız, son zamanlarda kedilerle ilgili birçok kitap yayımlanıyor. Bu kitapların tümünü okudum diyebilirim. Fakat bu yararlı ve değerli kitapların neredeyse tümü ya bakım kitaplarından, ya derlemelerden ya da başta roman olmak üzere yazınsal kurgulardan oluşuyor. Kedi Gülüşü ise doğrudan doğruya yazarın kendi kedilerinden, kendi kedilerine ilişkin gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı ve kedisever edebiyatçıların katkılarıyla içeriğini zenginleştirdiği bir kitap.

Bu kitabı yazmaya niçin ihtiyaç duydum? Sanırım, kitabın ilk sayfalarına da yansıdığı gibi kendi kendime sorduğum, “Kediler de güler mi?” sorusuna yanıt ararken ortaya çıktı bu ihtiyaç. Gözlemlerimi okurlarla, özellikle de başka kediseverler ile paylaşmak istedim. İnsanın duygularını kâğıda dökme, kitaplaştırma ihtiyacı edebiyatın da kaynağıdır. Fakat kâğıda dökülen duygular her ne kadar kitaplaşmış da olsalar belli ölçütleri yerine getiremediklerinde “edebiyat” olamıyorlar.
Kitap yazma fikri ilk aklınıza geldiğinde sadece kendi kedilerinizle ilgili anıları mı yazmayı düşünüyordunuz yoksa, başından beri bunu kolektif bir çalışmaya dönüştürmek var mıydı aklınızda?
Amacım ilkin içinde kedilerimin de yer aldığı uzunca bir öykü kaleme almaktı. Ne var ki “öykü” diye başladığım yazı giderek kedilerimle olan anılarımın ağır bastığı bir anlatıya dönüştü. Yazarken bir yandan da kedileri konu alan çeşitli kitaplar okuyordum. Popüler-bilimsel çalışmalar, öyküler, romanlar, şiirler... Bunlardan da alıntılar yaptım. İnternette “kedigen” gibi birçok kedi sitesi var, onları dolaştım. Bu sitelerin özellikle kedilere ilişkin sözcük dağarcığımı genişletmemde büyük yararı oldu. 12 yıldır TÜYAP Kitap Fuarı’nın birinci derecede sorumlu yöneticisiyim, 8 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyorum ve daha önce yayımlanmış beş kitabım var. Dolayısıyla edebiyat dünyamızda oldukça geniş bir çevrem var. Öbür kitaplarım gibi Kedi Gülüşü’nü de yazarken kedisever arkadaşlarıma, dostlarıma bu çalışmamdan söz ettim. Bana önerilerde, katkılarda bulundular, daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış yazılarını, şiirlerini verdiler. Bu özgün yazılar ve yerli-yabancı yazarlardan yaptığım alıntılarla Kedi Gülüşü bu yanıyla kolektif bir yapıt olarak ortaya çıktı.

Kediler hangi duygusal gereksinimlerimizi dolduruyor sizce?
Ne yalan söyleyeyim, ben kedilerimi benim “duygusal gereksinimlerim”i dolduran birtakım şirin canlılar olarak görmek istemiyorum. Böyle görseydim yada görmek isteseydim, sanırım kediden başka bir hayvanla yaşamayı yeğlerdim. Kedilerim hiç kuşkusuz şirinlikler yapıyorlar, sıcaklık yayıyorlar, bana gösterdikleri sevgileri beni çok mutlu ediyor. Fakat onlar da benden şirinlik, sıcaklık, sevgi bekliyorlar. Kısacası biz birbirimizin duygu ve davranış beklentilerimizi karşılıyoruz. Aramızda eşdeğerli bir ilişki var. Hatta onlar bana, benim onlara olduğumdan biraz daha egemenler.
Boncuk’un aileye katılma hikayesini okurken o sahne çok tanıdık geldi. Evdeki kedisine arkadaş getiren birçok hayvansever için de tanıdık gelecektir. Boncuk’un Yumak’ın ve sizin hayatınıza nasıl girdiğini anlatır mısınız?
Boncuk’u eve Yumak getirdi. O, dünyaya gözlerini Feneryolu’ndaki Sabit Pazar’da açmış, iyi yürekli balıkçıların tabla artığı hamsilerle, istavritlerle beslenmiş, bol tüylü, minik bir tekircikti. Yağmurlu bir kış günü mekân tuttuğu Sabit Pazar’da dükkânların kapanma saatinden sonra karşılaşmıştık. Gördüğümde yağan yağmurdan sırılsıklam olmuştu tüyleri. Ayak seslerimi duyunca saklandığı yerden çıkmış, önüme dikilmişti. Açık kalmış tek dükkân olan pasta fırınından bir çörek almış, bir kâğıt içinde ufalayıp saçak altına koymuştum. O ise hiç oralı olmamış, peşim sıra gelmeye davranmıştı. On metre ilerisi Bağdat Caddesi idi ve ben caddeyi geçerek karşı sokaktaki bir lokantaya gidecektim. Karşı kaldırıma geçmeyi denemesi minik kedicik için ölümcül bir serüvenle eşanlamlıydı. Bir yanıltma manevrasıyla onu orada bırakıp kaçmayı başardım. Fakat iki saat sonra aynı yoldan geri dönerken yine karşıma çıktı. Başını okşamak için eğilince önce altomun koluna, oradan da omzuma sıçradı. Bir anlaşma yaptık. Eğer evin kapısına kadar olduğun yerde kalırsan benim evim senin de evin olur dedim. Anlamışçasına tırnaklarını paltoma geçirdi. Feneryolu İstasyonu’na kadar yürüdük, alt geçidin merdivenlerinden indik, çıktık. Yürüdük. Apartmanın kapısına geldik. Oradan asansöre, asansörle daire kapısına... İçeri girince omzumdan indirdim onu, “Burası artık senin de evin,” dedim. Patik’le tanışıp bir iki tıslamadan sonra alıştılar birbirlerine. Sonra Silivri’ye, bahçeli bir eve taşındık. Patik bir süre sonra yeni serüvenler aramak için uzun bir yolculuğa çıktı. Yumak tek başına kaldı. Ama baktı ki olmuyor, küçük bahçemize arkadaşlar getirmeye başladı. Boncuk da onlardan biriydi. Beyaz tüylü, boncuk gözlü, iki-üç haftalık kimsesiz bir yavrucuk. “Dış kediliği” benimseyen öbürlerinin tersine ne yapıp edip eve girmeyi, Yumak gibi “iç kedi” olmayı başardı.

Fakat ne tuhaf, bir hafta önce bir kedimiz daha oldu. Şile’de işlek bir cadde de korku içinde bulduğumuz bu bir aylık tekir erkek kediye “Tintin” adını koyduk. Evin kızı Boncuk ise bir haftadır isyanlarda. O küçük kediyi korkutmak, evden gitmeye zorlamak için elinden geleni yapıyor. O “normal” koşullarda başına buyruk olan, gece gündüz dışarılarda sürten kedimiz, şimdi bir bekçi gibi gözlerini bir an Tintin’in üzerinden ayırmaksızın evi bekliyor. Ama mutlaka alışacak. Alışması için eşim Sevgi de, ben de elimizden geleni yapıyoruz.
Hayatınıza birçok kedi girmiş. Yumak, Patik, Boncuk, Duman, Frak, Silivri’nin dış kedileri ve tabi bir de Beyaz var. Sizi en fazla hangisinin öyküsü etkiliyor?
En çok Frak ile ağırbaşlı bir köpek olan Beyaz’ın ölümle son bulan öyküleri etkiliyor. Frak, patileri dışında her yanı kapkara olan dünya güzeli bir kedicikti. Kışın ıssızlaşan sitemizde bahçemizi mekân tutan çok sayıda kedinin arasında direnci ve kararlılığıyla hemen fark edilen bir yavruydu. Tüm girişimlerine karşın o günlerin koşullarında onu eve almaya cesaret edemedik. Bar seyahat dönüşünde bir daha göremedik onu, ama yalnızca onu değil varlığıyla bize de, dış kedilere de güven veren Beyaz’ı da, öbür kedileri de göremedik. Belediyenin toplu hayvan cinayetlerinden birine hep birlikte kurban gitmişlerdi.
Şimdiye kadar hep sokak kedilerini sahiplenmişsiniz. Sokakta yaşayan hayvanlarının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kısırlaştırma konusundaki fikirleriniz neler?
Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Türkiye’deki kadar çok sokak hayvanı yaşamıyor. Bir yabancı gözüyle sokak hayvanlarının çokluğu her ne kadar Türklerin büyük çoğunluğunun hayvansever olduğu şeklinde algılanmaya yol açsa da bu, gerçeği yansıtmıyor. Sokak hayvanlarının çokluğu aslında insanlarımızın onlara yaklaşımlarındaki bilinç yetersizliğinin, hatta çoğunluğun sevgisizliğinin bir göstergesi. Özellikle büyük kentlerimizdeki sokak hayvanlarının durumu hiçbir yoruma gerek bırakmayacak kadar içler acısı. Sokaklarda, duvar diplerinde açlıktan hastalıktan can veren, işlek caddelerde, otoyollarda ezilerek ölen hayvanlar... Ve bu hayvanların sayısı her gün biraz daha artıyor.

Kısırlaştırma doğal ki başvurulması gereken önemli bir yöntem. Fakat her şeyi belediyelerden, kamu kuruluşlarından beklememek gerekiyor. İnsanların dillerindeki “sevgi” eylemlerine de dönüşmeli, diyorum. Hayvan sevgisini dillerinden düşürmeyen insanlarımızın onda biri çevrelerindeki bir kediyi yada köpeği alıp bir veterinere, bir hayvan sağlık ocağına götürse, sokaklardaki bu ölümcül başıboş üreme bir parça yavaşlasa, alınacak kamusal önlemler de daha etkili olur, diye düşünüyorum.
Kendinizde kedilerinize benzettiğiniz yönler var mı? Sizce kediler insanlarına benzer mi? Ya da insanlar kedilerine?
Hiç olmaz olur mu? Örneğin, kedili yaşam sürmeye başlayana kadar oldukça sinirli bir insandım. Kedilerin ise sinirli insanlara hiç tahammülleri yok yada insanın sinirli hali onlara da geçiyor. Sinirli bir kediyle bir arada yaşamak ise “sürekli işkence” gibi bir durum. Kısacası, kedilerim beni sinirlerime egemen olmaya zorladılar. Bunda özellikle Yumak’ın büyük payı var. Canlılar, yaşam birlikteliklerinde birbirlerini kaçınılmaz olarak etkiliyorlar. Bu, doğal olarak kedi-insan birliktelikleri için de geçerli. Eğer bir kediyle birlikte yaşıyorsanız kedi sizin, siz de kedinizin bazı huylarını kapıyorsunuz yada bazı huylarınızdan vazgeçiyorsunuz. Huy kapma da, huydan vazgeçme de bir yanıyla “benzeme”. Kısacası bir arada sürülen yaşamlarda kediler insanlarına, insanlar da kedilerine benziyor.

Siz aynı zamanda TÜYAP Yönetim kurulundasınız. Her yıl TÜYAP’ta yapılan evcil hayvanlar fuarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Evcil hayvanların sergilendiği bu tür fuarlar sizce çoğalmalı mı? bu fuarlarda nelere dikkat etmek gerekir?
TÜYAP’ta düzenlenen evcil hayvanlar fuarlarına bir “Tüyaplı” olarak değil de salt bir “hayvansever” baktığımda bu etkinlikleri “yeterli” bulduğumu söylemem olası değil. Çok daha geniş kapsamlı düzenlenmeli, diye düşünüyorum. Ama bunu söylerken nedeninin bu fuarı düzenleyenlerden değil de, potansiyel katılımcıların ilgi noksanlığından kaynaklandığını biliyorum. Bu tür fuarlarda istesek de istemesek de “satış” söz konusu olduğundan kedi yada köpek olsun hayvanlar metalaşıyor. Görece yüksek bir bedel ödeyerek bir “hayvan sahibi” olan insanlar, “sahip” oldukları hayvanın bir “kullanım değeri” olsun, en azından “itaatkar”, “uysal” olsun, kendi isteklerine göre davransın istiyorlar. Burada fuardaki katılımcı firmalara da, hayvanlarla ilişkin çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarına da bilgilendirme, aydınlatma görevleri düşüyor. Örneğin, “kedigen” gibi internet siteleri, hayvanlarla ilgili çalışma yapan dernekler, kuruluşlar bu fuarlarda mutlaka yer almalı. Biz TÜYAP olarak bu tür sivil toplum girişimlerini destekliyoruz, kendilerine bedelsiz katılım olanakları sağlıyoruz.
İmkanınız olsa kedilerle ilgili ne yapardınız?
Olanaklarımın sınırlarına bağlı, ama büyük bir hayvan barınağı açardım. Şunu da söyleyeyim, iki yıl kadar süren kent-içi yaşamdan sonra yeniden Silivri’ye döndük. Önümüzdeki kışı bize sığınacak onlarca terkedilmiş kedi ve köpekle geçireceğiz. Onları yaşatmak bizi mutlu edecek.

Kitabınızı hazırlarken çeşitli internet sitelerinden de yararlanmışsınız. Kedigenden de yararlandınız mı? Hangi bölümden faydalandınız?
Tabii ki yararlandım “kedigen”den. Özellikle de “aile” ve “kedi sözlüğü” bölümlerinden.
Kedilerinizle birlikte uzun bir ömür diler, teşekkür ederiz.


***


http://www.insankaynaklari.com/
Bir döneme ait anılarını "Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?" ve "Sen Vatan Haini misin, Baba?" adlı kitaplarında toplayan, Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapan, Marx ve sosyal demokrasi üzerine araştırmaları bulunan Deniz Kavukçuoğlu, şimdiye dek yaptığı çalışmalardan çok farklı bir eser olarak kabul edilebilecek "Kedi Gülüşü" adlı kitabıyla bambaşka bir yüzle karşımıza çıkıyor. Dahası, onun kaleminden dökülünce, sokaklarda karşılaşıp durduğumuz, kimilerimizin evini paylaştığı, kimilerimizin ölesiye korktuğu kediler de bambaşka bir çehreye bürünüyor.
Deniz Kavukçuoğlu'nun kitabını, yazarın "kedili anılarını" topladığı bir anı-anlatı kitabı olarak adlandırmak çok büyük bir haksızlık olur. Kedi Gülüşü'nü başta bir anı - anlatı kitabı olarak tasarlayan Kavukçuoğlu, eseri üzerine çalışırken Türk ve dünya edebiyatından alıntıları kullanmaya başlamış ve ortaya güzel bir derleme çıkmış. Yazarın da önsözde belirttiği gibi, kitapta Gökhan Akçura'nın Kedi Kitabı'ndan, Alper Çeker'in Çağdaş Türk Edebiyatından Kedi Hikayeleri'nden, Korcan Er'in çeviridiği En Güzel Kedi Hikayeleri'nden, Ayşegül Çetin Tekke'nin Jeffrey Moussaieff Masson'dan çevirdiği Kedilerin Dokuz Duygusal Canı kitabından ve daha bir çok eserden alıntılar bulunuyor. Ayrıca, kitapta Edip Cansever, Özdemir Asaf, Nazım Hikmet, Asaf Halet Çelebi, Sunay Akın gibi önemli isimlerin eserlerine rastlamak da mümkün.


Kedi Gülüşü ile ilgili en güzel tanımı yine Deniz Kavukçuoğlu yapıyor: "Kedi Gülüşü benim kedili anılarımı topladığım "özel bir kitap olduğu kadar birçok yazarın katkılarıyla zenginletirilmiş "kolektif" bir üründür."
***
Kedinin Gülüşü, Zeynep Göğüş, Hürriyet, 5 Mart 2005
‘Kimsenin zevkine karışılmaz, kedileri herkes sevsin demeyeceğim, ama ben kedi sevmeyenlerle anlaşamam.' Nurullah Ataç, yıllar önce ‘Kedi' başlıklı denemesinde söylemiş yukarıdaki bu cümleyi. Kediler hayatımızda hep vardı, ama bugünkü kadar değil. Başbakan Erdoğan'ı yumağa dolanmış bir kedi olarak çizdiği için ceza yiyen Musa Kart sayesinde kediler Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden biri haline geliverdi. Bir kedisever olarak buna itirazım olamaz. ‘Kedi Gülüşü' adlı kitabında Deniz Kavukçuoğlu diyor ki: ‘Kedilerle yaşamak kolay olmamaktan öteye başlı başına bir yaşam biçimidir. Seçimleri bu yaşam biçiminden yana olanlar beklenmedik sürprizlere, ruhsal altüst oluşlara ve benzeri yaşanmamış duygu dalgalanmalarına her an hazır olmalıdır.' Kedili günlerimizin anlam ve önemine bu kadar uyan sözler olamaz!


Kedi karikatürü meselesinde Başbakanlık hukukçularının işgüzarlık yaptıklarını ve meselenin Erdoğan'dan habersiz gerçekleştiğine inanmak istiyorum. Bana kalırsa o avukatlar kedi sevmeyengillerden. Buna eminim. Çünkü kedileri tanımıyorlar. Tanısalardı eğer, bir kediyi azarladığınızda hiçbir şey olmamış gibi başını çevirip, patilerini yalamaya başlayacağını öngörürlerdi. Kediler özür dilemeyi bilmezler ki! Eşi Sezer Duru'yla birlikte kedili yaşam süren yazar Orhan Duru'nun Deniz Kavukçuoğlu'na verdiği nota göre genelde Türkler inançları açısından kedileri severler, kedilerin temiz hayvanlar olduğunu düşünürler. Eskiden kediler için ‘Hubbül hurrede mın'el iman' denilirmiş. Türkçesi, ‘Kedi sevmek imandan gelir'. Hz. Muhammed'in bir yakını ‘Kedilerin babası' anlamında ‘Ebu Hureyre' adını taşıyormuş, bu adı ona Peygamber vermiş. Peygamberimizin eteği üzerinde yatmış uyumakta olan kedisini rahatsız etmemek için giysisini kestiği söylenir. Ben bu ilginç hikayeyi çocukken anneannemden dinlemiş, üst üste birkaç kere anlattırmış ve sonra da aynı sebeple hırkamın kolunu kesmiştim. Kediler hep evlerin başköşesinde en rahat koltukları ele geçirirler. Kedilerin Osmanlı dünyasında da seçkin bir yerleri var. Irak'ın Erbil şehrinde kurulan kedi pazarlarını Evliya Çelebi anlatıyor. Divan edebiyatında da şairlerin kedileri için yazdıkları şiirler var. Bunlara Hurrename denilirmiş.


Avrupa Birliği işinde son günlerde hükümette konsantrasyon eksikliği oluştu. Muhtemelen Başbakan, AB yüzünden iç siyasette başının derde girmesinden endişe ediyor. Fakat böyle bir ortamda kedilere neden kızsın, orası pek anlaşılmıyor. Ortaçağda Hıristiyan din adamları kedileri cadı ilan etmişlerdi. Kedi beslemek suç olduğundan şatoları fareler basmıştı. İslam dünyasında ise kediler hiçbir zaman kıyımla karşılaşmadı. Tarihte kedi konusunda da alınacak pek çok ders var.


Kedileri kendimize daha fazla güldürmesek derim.


***
Mahzun Doğan, TRT Türkiye'nin Sesi, 14 Eylül 2004
Son yıllarda yayımladığı kitaplarıyla oldukça ilgi gören Deniz Kavukçuoğlu, yeni bir anı kitabı yayımladı: Kedi Gülüşü. Doğan Kitap’tan çıkan yapıtta Kavukçuoğlu, kedilerle geçirdiği anları anlatıyor. Bu anların fotoğraflarına yer veriyor. Ancak, yalnızca kendi anıları, kendi tanıdığı kedilerden söz etmiyor yazar. Birçok yazarın kedilerle ilgili yazıları arasında dolaştırıyor okuru. Kedi temalı şiirlere yer veriyor. Şöyle diyor kediler için:

“Kedisinin miyavlamalarına, mırıldanmalarına, sırasında cingöz sırasında mahzun bakışlarına, pati patilerine ‘tav’ olmayacak bir kedi sahibi yoktur yeryüzünde. Onlar isterlerse sahiplerine her türlü canbazlığı yaptıracak kadar akıllıdırlar.”


Deniz Kavukçuoğlu’nun iki kedisi vardır. Birinin adı “Yumak”, öbürününki “Patik”. Her gün, evine vardığında karşılaştığı, bakıştığı, oynaştığı iki kedi... Yaşamında büyük bir yer açmıştır kediler kendisine. O, kedilere ayırdığı zamandan memnun, kedilerle yaşamanın, insanın gözlemci yanını düçlendirdiğini söylüyor. Yazarlığı besleyen en önemli şey de gözlem gücü değil mi?


Yazar Deniz Kavukçuoğlu, bir gün eve gelmiş ki, kediler, kitaplıktan yere indirdikleri bir kitabı parçalamış, dört bir yana dağılmış kitap yaprakları arasında oturmaktadırlar. O günler de, ne zaman eve geç dönse, aynı görüntüyle karşılaşır olmuş. Ne tür önlemler aldıysa da başarısız kalmış. “Kararlı bir kedi karşısında insanoğlunun yapabileceği fazla bir şey olmadığını, sahiplerinin onların karşısında sürekli yenik düşmelerinin bir ‘alın yazısı’, bir kaçınılmazlık olduğunu” deneyimleriyle biliyordur yazar. Kedilerin bunu, kendisini kızdırmak, öfkelendirmek için yaptıklarını da... Çünkü, kızmasından, bağırıp çağırmasından, peşlerine düşüp kovalamasından gözle görülür bir haz almaktadırlar. Yine böyle bir anda, yerlerde dağılmış kitap sayfalarını toplarken, kitaplığın tepesine tünemiş o iki kediyle gözgöze gelir bir an. Duydukları hazzı yakalar gözlerinde. Sanki gülümsemektedirler... Yazar, kedilerin bu davranışına tepkisini, onları tutup kapı önüne koymak şeklinde göstermez. Haftalarca sürecek bir oyuna girişir onlarla...


Bu olaydan yola çıkarak da “Kedi Gülüşü” kitabını yazmaya başlar. Kavukçuoğlu, kendi anıları ve başka yazarların gözlemleri, yazıları, şiirleri aracılığıyla kedilerle insanların ilişkisini, karşılıklı etkileşimlerini anlatıyor. Kediler üzerine yazılarından, öykülerinden alıntılar yaptığı yazarlar arasında kimler yok ki? Sait Faik, Enis Batur, Tomris Uyar, Günter Grass, Ferit Edgü, Jorge Amado, Cemil Kavukçu... Üstelik, yalnız alıntı yapmakla kalmamış, Erdal Öz, Aziz Nesin, Refik Durbaş, Ataol Behramoğlu, Çetin Öner, Melih Cevdet Anday, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Necip Fazıl Kısakürek ve Bekir Coşkun gibi bazı yazarların öykü, yazı ve şiirlerini olduğu gibi almış kitabına.


Sanat dünyasında kedilere ilgi duyanlar, yalnızca edebiyatçılar değil elbette... Kediler nice tuvalden de gülümsemiştir insanlara. Karikatürlerde dolaşmış, bestecilere esin vermiştir. Bunlardan da söz etmiş Kavukçuoğlu. Çocukluğundan başlayarak hep kedili, köpekli bir yaşamı olduğunu belirten Kavukçuoğlu, şöyle diyor bir söyleşisinde:


“..hayvan sevgisi aynı zamanda doğa sevgisi demek. Doğayı sevmeden, doğadaki canlıları sevmeden ‘insan’ı sevmek pek olası değil. Hayvan sevgisi insanın duygu dünyasını zenginleştiriyor.”


Deniz Kavukçuoğlu, kedilerle yıllarca birlikte yaşamanın gözlemlerinden yola çıkarak bazı saptamalarda bulunuyor. Bu saptamalarını, başka yazarların gözlemleriyle buluşturarak anlatıyor üstelik. Kedilerin eğitilemezliği, genel kanının aksine nankör olmadıkları, “hıyanet ve güven” kavramlarına yabancılıkları gibi saptamalar bunlar. Bir de önerisi var yazarın: “Özverili, uzlaşıcı, bağışlayıcı olmayanlar kedilerden uzak durmalıdır.” Deniz Kavukçuoğlu’nun önerisini dikkate alın elbette, ama usta eleştirmenimiz Nurullah Ataç’ın şu sözlerini de unutmadan:


“Kimsenin zevkine karışılmaz, kedileri herkes sevsin demeyeceğim, ama ben, kedi sevmeyenlerle anlaşamam.”


Kedileri sevmiyorsanız, onlarla birlikte yaşamıyorsanız bile, keyifle okunacak bir kitap, “Kedi Gülüşü”.
***
Haşmet Babaoğlu, Vatan, 14 Eylül 2004
...Kedilerden söz ettik ya... Kedi seviyorsanız mutlaka okumanızı istediğim yeni bir kitap var: Kedi Gülüşü...Gazeteci, yazar Deniz Kavukçuoğlu kedilerle ilgili derin, hoş, şaşırtıcı öyküler anlatıyor.Olağanüstü renkli bir kitap.Şu söz de Kavukçuoğlu'ndan: "Kedisine cambazlık yaptırdığını sanan 'sahip' aslında kedisine cambazlık yapıyordur."

Hiç yorum yok: