7 Haziran 2008 Cumartesi

Zarife, Roman, Doğan Kitap, 2003, 2. Basım (Tükendi)

Semih Gümüş:
"Deniz Kavukçuoğlu, Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? anı kitabıyla araladığı edebiyata Zarife'yle tam giriş yapıyor. Yazınsal değerinden kuşku duyulamayacak anılarından sonra onun bir romana hazırlandığını düşünüyordum. Zarife bu beklentiye bir karşılık olabilir. Bir uzun öykü Zarife. Gelecekle ilgili özlemlerini gerçekleştirmek için yolunu değiştiren Zarife'nin öyküsü. Genç bir kadının toplumun kıyısında yaşamak için ödediği bedel, yalın bir dil ve anlatım biçimiyle anlatılıyor. Kolayca harcanabilir bir hayat, cilalanmış sahteliklere inat, dirençle, yalansız dolansız yaşanıyor. Zarife'nin, başından sonuna dek bir solukta, merakla okunabilmesinde yazınsal değerinin de elbette payı var.
Feridun Andaç:
"Zarife, bir rastlaşma/yüzleşme/düşüş öyküsü. Toplumsal yapıdaki değişimin yansılarını getiren bir tanıklık da diyebiliriz. Toplumun dilsizleşme, çözülme sürecinin bireyin dünyasındaki altüst oluşla başlayan serüvenine tanıklık... 2000'ler Türkiyesi'ne tutulan bir ayna. Oluşturulmaya çalışılan 'yeni değer'lerin 'ne' olduğunu gösteren, bunları da yalın bir biçimde anlatan Kavukçuoğlu, içtenlikli bir anlatımla 'seçilen' hayatların arkasındaki dramı sergiliyor. Abartısız, gözlemci, gerçekçi bir bakışın ürünü Zarife, klasik edebiyat duygusunu her an hissettiren bir duyarlılıkla işlenmiş. Bireyin, toplumun yüzleşmesine tutulan bir ayna. İlişkiler yumağında toplumun çözülen yanlarına eleştirel bir bakış... Düşenler, düşkünlerle yükselenlerin öyküsü... Orhan Kemalvari bir bakış, anlatımla başarılı bir öykü evreni kuruyor, Deniz Kavukçuoğlu."
***
Nuri Dikeç, Genç Hürriyetim, 18 Ağustos 2002
Beykoz'un bir gecekondu mahallesinde gelişen özlemlerine kavuşmak için yolunu değiştiren bir genç kızın öyküsü Zarife... Son dönemler Türkiye'sinin, daha doğrusu büyük kentlerde sıkça karşımıza çıkmaya başlayan cilalanmış yaşamların, sahte yükselişlerin ve yalansız-dolansız sevgilerin nasıl da mahalle aralarında terk edilişinin romanı.
"Yedi yıl sonra bir gece televizyon kanalları arasında dolaşırken ekranda, bir magazin programında görmüştüm onu. Kısa otomobil yolculuğumuzda sözünü ettiği, merak ettiğini, gidip eğlenmek istediğini söylediği Etiler'in adı çok duyulan, tuvaletlerinde esrar, hap, kokain pazarlandığı söylenen lüks mekânlarından birinde bir masanın üzerine çıkmış, dans ediyordu. Kendinden geçmişti... O masum yüzü yedi yılda on yedi yıl yaşlanmıştı sanki, ama çizgileri hiç değişmemişti. Herhalde artık köprü başlarında 'otostop' yapmıyor, Beykoz sırtlarında oturmuyor, o deri eşya mağazasında tezgâhtarlık yapmıyordu. Ekrandaki görüntü değişince düşünmüştüm... Başka bir yaşam seçiminde kim bilir şimdi nerede olurdu bu genç kadın? Bunu kendisine sormak isterdim doğrusu, ama soramayacağım. Yaşadığımız hayatlarda yollarımız hiç kesişmeyecek çünkü...
Zarife, bu yazıyı okuduktan bir hafta sonra aramıştı Bülent Serdar'ı. Yazıyı Mersin'de bir otelde okumuştu. Bir akşam geç vakit yemekten döndükten sonra resepsiyondaki görevliden 'bakacak bir şeyler' istemiş, sağı solu arayıp da genç kadının istediği türden bir 'şey' bulamayan delikanlı, 'İsterseniz bunu vereyim...' diyerek kendi gazetesini uzatmıştı ona. Odasında, yatakta gazeteyi karıştırırken karikatürlerin bulunduğu sayfanın sağ üst köşesindeki başlıkta kendi adını görünce meraklanıp okumuştu o yazıyı. İstanbul'a dönünce gazeteye telefon edip, Bülent Serdar'la konuşmuş, karşılıklı görüşmek istediğini söylemişti. Haftanın birkaç günü akşamüzerleri uğradığı bir pastaneyi önermişti gazeteci: 'Eğer sizin için de uygunsa, yarın Taksim'de, The Marmara Oteli'nin altındaki kafede buluşabiliriz, saat 16.00'da..."
Deniz Kavukçuoğlu'nun kaleminden, Doğan Kitap tarafından yayımlanan Zarife, önemli edebiyat adamı Feridun Andaç'ın deyişiyle de, bir rastlaşma/yüzleşe/düşüş öyküsü. Ya da toplumsal yapıdaki değişimin yansılarını getiren bir tanıklık. Ve devam ediyor Andaç: "Oluşturulmaya çalışılan 'yeni değer'lerin 'ne' olduğunu gösteren, bunları da yalın bir biçimde anlatan Kavukçuoğlu, içtenlikli bir anlatımla 'seçilen' hayatların arkasındaki dramı sergiliyor. Abartısız, gözlemci, gerçekçi bir bakışın ürünü Zarife, klasik edebiyat duygusunu her an hissettiren bir duyarlılıkla işlenmiş. Bireyin, toplumun yüzleşmesine tutulan bir ayna. İlişkiler yumağında toplumun çözülen yanlarına eleştirel bir bakış... Düşenler, düşkünlerle yükselenlerin öyküsü... Orhan Kemalvari bir bakış, anlatımla başarılı bir öykü evreni kuruyor, Deniz Kavukçuoğlu."
Dinçer Sezgin, Radikal, 19 Nisan 2003
'Geçmişin bilançosunu çıkarmadan, yeni bir başlangıç yapamazsınız. Tüm faturalarınızı, banka hesaplarınızı, borçlarınızı, alacaklarınızı kalem kalem gözden geçirip işlemeniz gerekir deftere.' Bu özlü sözlerin sahibi ben değilim. Zarife adlı bir kadının sözleri bunlar. Daha önceleri adını, methini duymuştum, ama kendisiyle tanışma olanağı bulamamıştım. Ama yarın kapanacak olan Kitap Fuarı'na geldiğini ve Doğan Kitap standında olduğunu öğrendim. Gittim, çok övülen Zarife hanımla tanıştım!
Deniz Kavukçuoğlu'nun yanında oturuyordu. Bacak bacak üstüne atmış, sıyrılan eteği neredeyse, bacaklarının tümünü ortaya serivermişti. Çok rahattı. Gelip geçenlerin gözleri onun üstündeydi. Ama o, sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibiydi. Kalın dudakları ve insanı davet eden bakışları, hemen hemen her gelip geçene sıcak 'şey'ler düşündürtüyordu. Gözlerini gözlerime dikti, elini uzattı, buğulu, sıcacık bir sesle 'Merhaba' dedi. Benim elim, onun ellerinin güzelliği içinde kaybolup gitmişti. Hani, neden keman çalmadığını merak ettiğiniz bazı parmaklar vardır, güzellikleri sizi büyüler; işte öyleydi elleri ve parmakları. Yanlarına oturdum. Deniz çay söyledi. Bir şeylerden söz açıp konuşmam gerekliydi, biliyordum ama Zarife hanımın bacakları ve göğüsleri bir şeyler bulup söylememe, konuşmama olanak tanımıyordu. Sonunda 'Fuar nasıl gidiyor' filan gibi bir soru sordum Deniz'e.
Deniz bu yılki fuarın geçen yıldan daha iyi olduğunu, ziyaretçi sayısının bu yıl 250 bini bulacağını tahmin ettiğini söyledi. Katılan bütün kitabevleri satışlardan memnunmuş. 'Herkesin yüzü gülüyor' dedi. Zarife hanım söze girdi ve yazıma başlarken alıntıladığım sözlerini söyledi. Deniz benim, ona yiyecek gibi bakışıma hiç aldırmıyordu. Bilirsiniz bazı erkekler, yanlarındaki kadına ne kadar çok erkek bakar ve kur yaparsa mutlu olurlar, bu durumdan övünç duyarlar. Deniz'in hali de biraz öyleydi. Çantasından uzun, filitresine çiçek desenleri yapılmış, tanımadığım bir sigara çıkardı, onu yaktı Zarife hanım. Uzun parmakları, o sigara parmaklarına eklenince daha da uzadı sanki. Zeki kadındı. Benim çarpıldığımı anlamıştı elbette. Eğildi, kulağıma 'Orospuluk yakışıyor mu bana?' diye sordu. Ne olursa olsun, insan bir orospunun yüzüne, 'Orospusun' diyemiyor. Deniz, 'Gidin kafeteryada konuşun' dedi.
Gittik kafeteryaya. Bizi görenlerin, 'Yahu ihtiyara bak, nasıl tavlamış bu pilici?' diye beni kıskandıklarını biliyordum. Oturur oturmaz Zarife hanım, "Ben isteyerek oropsu oldum" diyerek, konuşmasına başladı. "Evet biliyorum, göğsümü gere gere, 'Buyurun bakın' diyerek göstereceğim ak sayfalar yok defterimde. Kimse beni orospu yapmak için önüme tuzaklar kurmadı. Bu insanın kendi kararına, kendi istencine bağlı bir seçimdir. Bir yaşam biçimidir. Aslında Orhan'dan öç almak için seçtim, yani. Orhan bana bu hayatı tanıtan, orospu olmam için beni hazırlayan bir orospu çocuğudur. Orospuluk salt kadınlara özgü bir davranış değildir. Orhan beni ben yapan insandır. Ama onun da orospulukları vardı. Zaten yaşam acımasız bir orospuluk yarışı değil midir? Yaşamak istediklerim, onurumdan baskın çıktı. Param ve varlığım arttıkça daha aranır, daha sevilir oldum.
Şimdi daha çok saygı görüyorum. Ama orospuluğun övgüsünü yapmıyorum. Bu gerçeği yaşayan on binlerden biriyim anlayacağınız. Büyük kentlerde yaşayan, yoksul aile kızlarının büyük bir kesimi bu ikilemi yaşıyor. Ben yoksul bir ailenin kızıydım. Çok güzel bir aşkı, yaşama karşı güçlü olmak amacıyla bıraktım ve orospuluğu seçtim. Ben akıllı davrandım. Hem erkeklerin, hem kadınların orospuluklarıyla savaştım. Beni anlayın lütfen, beni anlarsanız, orospuluğun da ne demek olduğunu anlayacaksınız." Çalan cep telefonu, konuşmamızı böldü. Telefonda söylenenleri uzun uzun dinledi. Sonra "Gitmek zorundayım" diyerek kalktı. "Kemer şubesinde terslikler olmuş. Gidip halledeyim şu işi. Sizi tanıdığıma memnun oldum" dedi. Tam ayrılırken, durdu. "Beni en iyi Deniz bey anladı. Serüvenimin kalan kısmını ondan öğrenebilirsiniz, elbette merak ediyorsanız" dedi. Not: Zarife'yle siz de tanışmak istiyorsanız Deniz Kavukçuoğlu'nun Doğan Kitap'tan çıkan 'Zarife' adlı romanını okumalısınız

Hiç yorum yok: